Siyonist Terörist İsrail ordusu tarafından, 2004 yılında sabah namazından çıktığı sırada düzenlenen roketli saldırıda hayatını kaybeden Şeyh Ahmet Yasin kimdir?
İŞTE ŞEYH AHMET YASİN’İN HAYATI VE MÜCADELESİ
Ahmed Yasin 1937 yılında Filistin’in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde dünyaya geldi. Üç yaşında iken babası vefat etti. Bundan sonra annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. 1948 yılında yahudilerin Filistin’in büyük bir bölümünü işgal etmelerinin yol açtığı felaket üzerine Ahmed Yasin’in ailesi Gazze şehrine göç etti.
Ahmed Yasin, 1952 yılında Gazze şehrindeki İmam Şafii Okulu’nda ilköğrenimini tamamladı. Sonra er-Rihal Ortaokulu’nda ortaöğrenimini tamamladı. Lise öğrenimini de 1958 yılında Filistin Lisesi’nde tamamladı. Ahmed Yasin, hayatının gerek bu döneminde gerekse sonraki dönemlerinde pek çok önemli olaya şahit oldu. Bütün bu olayların onun üzerinde önemli etkileri oldu.
Ahmed Yasin, 1952 yazında bir yüzme faaliyeti esnasında kafasının üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bu yüzden bütün vücudu felç oldu.
Liseyi bitirdikten sonra bazı ilim adamlarından özel dersler aldı. Bunun yanı sıra kendi özel çalışmalarıyla da kendini çok iyi yetiştirdi. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınırdı. Özel öğrenimini tamamladıktan sonra öğretmen olarak görev aldı.
1967 yılında Filistin’in tamamının siyonist işgalcilerin eline geçmesi üzerine insanlar vatanlarını işgalden kurtarma mücadelelerinde kendilerine önderlik edecek birilerini aramaya başladılar. İşgalci yahudilerden gelen tehlike konusunda insanların şuurlandırılmasında Şeyh Ahmed Yasin’in büyük rolü oldu.
Şeyh Ahmed Yasin, Gazze’de İslâm Merkezi’ni kurmasından sonra iyice tanındı ve Filistin’in her tarafında adı duyulmaya başladı. Bu durum işgal yönetimini son derece rahatsız etti ve işgal yönetimi Şeyh Ahmed Yasin’i defalarca polis merkezine çağırdı.
1984 yılında Şeyh Ahmed Yasin ve yardımcılarından pek çok kimse tutuklandı. Yürütülen soruşturma sonunda Ahmed Yasin, İsrail devletini yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkum edildi. Ancak on bir ay sonra Filistinlilerle işgalciler arasında gerçekleştirilen bir esir değişiminde serbest bırakıldı. 1985’te gerçekleştirilen bu uygulamadan sonra Şeyh Ahmed Yasin yine Filistinli kitlelerin siyonist işgalcilere karşı sürdürdükleri cihadlarında başlarına geçti. Ahmed Yasin 8 Aralık 1987 tarihinde başlayan intifadanın öncüsü durumundaki İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)’nin liderliğini yürüttü. Bu teşkilatın manevi lideri ve intifadanın devamında bir motor görevi gördü.
Siyonistler, 18 Mayıs 1989 tarihinde Şeyh Ahmed Yasin’i yeniden tutukladılar. Onunla birlikte İslâmi Direniş Hareketi mensubu pek çok kimseyi de tutukladılar. Bu tutuklama, intifadayı durdurmayı amaçlayan sonuç getirmeyecek bir uygulamaydı. Ancak siyonistler umduklarını bulamadılar. Çünkü bu olay üzerine intifada daha da şiddetlendi.
Uzun oyalamalardan sonra Şeyh Ahmed Yasin 3 Ocak 1990 tarihinde mahkeme önüne çıkarıldı ve 15 suçlamadan muhakeme edildi. Ahmed Yasin’in mahkeme mensuplarına söylediği söz şu olmuştu: “Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır.”
Bu ilk duruşmadan sonra yargıç yeniden duruşmayı belirsiz bir tarihe kadar erteledi. Daha sonra siyonist yönetim Şeyh Ahmed Yasin’in 6 Ekim 1991 tarihinde mahkeme önüne çıkarılacağını açıkladı. HAMAS bu sırada, Şeyh Ahmed Yasin’in yargılanmasını protesto için genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991 tarihinde de Şeyh Ahmed Yasin hakkında mahkemenin verdiği zulüm hükmü açıklandı. İsrail askeri mahkemesi HAMAS’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin’i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme Ahmed Yasin’e ayrıca, öldürme emirleri verdiği ve İsrail’i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi.
İsrail yönetimi söz konusu cezaya mahkum ettikten sonra Ahmed Yasin’le zaman zaman pazarlıklar yapmak ve ona serbest bırakılması için bazı şartları kabul ettirmek istedi. Bir keresinde İsrail’i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması karşılığında serbest bırakma teklifinde bulundu. Ahmed Yasin bunu kesinlikle kabul etmedi. Daha sonra İsrail’i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesi şartıyla serbest bırakma teklifinde bulundu. Bunun üzerine Ahmed Yasin: “Bana dışarı çıktığımda karpuz yemememi şart koşsanız bile yine kabul etmem. Çünkü ben işgal rejimini muhatap kabul etmiyorum ki onun şartını kabul edeyim” cevabını verdi.
Ahmed Yasin, zindanda sağlık durumunun kötüleşmesi dolayısıyla uzun süreden beridir tıbbi gözetim altında tutuluyordu. Ancak işgalciler onunla gereği gibi ilgilenmediklerinden sağlık durumu sürekli kötüye gidiyordu. Serbest bırakılmasında bunun da etkisi olabilir.
BİR DİRENİŞİN SEMBOLÜ: ŞEYH AHMET YASİN
“Bizim uğrumuzda cihad edenleri biz elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki Allah iyilik edenlerle beraberdir.” (Ankebut suresi: 29/69)
“Allah: “Elbette ben ve peygamberlerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, yücedir.” (Mücadele suresi: 58/21)
Ahmed Yasin, sağlık durumunun kötüleşmesine, maruz kaldığı kötü uygulamalara ve bedensel özürlü olması dolayısıyla zindanda çektiği sıkıntılara rağmen işgalciler karşısında hiçbir taviz vermedi. Onun şu sözü davası ve inancı konusunda ne kadar kararlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır: “Benim için hapiste 100 yıl kalmak karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan daha iyidir.” Onun işgal rejiminin mahkemesi karşısına çıkarıldığı sıra söylediği sözler de inancı konusundaki kararlılığının bir göstergesiydi. O işgal yönetiminin mahkemesine karşı: “Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır” diyerek işgal rejimini hiçbir şekilde tanımadığını bütün dünyaya ilan etmişti.
Şeyh Ahmed Yasin sekiz yıl süren zindan hayatı boyunca kararlılığından hiç bir şey kaybetmedi ve siyonist yönetimi muhatap kabul etmeme konusundaki tutumunu değiştirmedi. Bir ara, siyonist rejim İsrail’i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması karşılığında serbest bırakma teklifinde bulundu. Ahmed Yasin bunu kesinlikle kabul etmedi. Daha sonra İsrail’i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesi şartıyla serbest bırakma teklifinde bulundu. Bunun üzerine Ahmed Yasin: “Bana dışarı çıktığımda karpuz yemememi şart koşsanız bile yine kabul etmem. Çünkü ben işgal rejimini muhatap kabul etmiyorum ki onun şartını kabul edeyim” cevabını verdi Şeyh Ahmed Yasin sekiz yıldır süren zindan hayatı boyunca kararlılığından hiç bir şey kaybetmedi ve siyonist yönetimi muhatab kabul etmeme konusundaki tutumunu değiştirmedi. Bir ara, siyonist rejim İsrail’i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması karşılığında serbest bırakma teklifinde bulundu. Ahmed Yasin bunu kesinlikle kabul etmedi. Daha sonra İsrail’i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesi şartıyla serbest bırakma teklifinde bulundu. Bunun üzerine Ahmed Yasin: “Bana dışarı çıktığımda karpuz yemememi şart koşsanız bile yine kabul etmem. Çünkü ben işgal rejimini muhatab kabul etmiyorum ki onun şartını kabul edeyim” cevabını verdi O gerçekten Hz. Yusuf (a.s.)’ı kendisine örnek almış bir insandır. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yusuf (a.s.) hakkında şöyle buyuruluyor: “Hükümdar: “Onu bana getirin” dedi. Bunun üzerine ona elçi gelince: “Efendine dön de ona sor: “Ellerini kesen kadınların durumları neydi? Şüphesiz Rabbim onların düzenlerini bilir” dedi. (Hükümdar kadınlara): “Yusuf’un nefsine yaklaşmak istediğinizde sizin durumunuz neydi?” dedi. Onlar: “Hâşâ! Allah için biz ondan hiç bir kötülük görmedik” dediler. Azizin hanımı da dedi ki: “İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsine yaklaşmak istedim. O ise gerçekten doğru söyleyenlerdendir.” (Yusuf, 12/50-51) Yusuf (a.s.) zindanda o kadar ızdırap çekmesine rağmen hakkındaki dedikoduların kaynağını kurutmadan zindandan çıkmamayı tercih etmişti. Ahmed Yasin de çektiği bütün ızdıraplara rağmen davasından zerre kadar taviz vermemek için zindan hayatına sabretmektedir. Yüce Allah’tan onu dâvâsına olan bağlılığıyla, bu konudaki kararlılığıyla birlikte hürriyetine kavuşturmasını diliyoruz.
Hz. Yusuf (a.s.)’un bir iftiradan dolayı zindana atılmasından uzun süre sonra, hükümdarın karmaşık bir rüyasını isabetli şekilde yorumlaması üzerine Hükümdar: “Onu bana getirin” der. Ancak Hz. Yusuf zindandan çıkarılacağı haberi karşısında hemen heyecana kapılmaz ve kendisine gelen elçiye: “Efendine dön de ona sor: “Ellerini kesen kadınların durumları neydi? Şüphesiz Rabbim onların düzenlerini bilir” der. Bunun üzerine Hükümdar ona oyun düzenleyen kadınları toplayarak: “Yusuf’un nefsine yaklaşmak istediğinizde sizin durumunuz neydi?” der. Onlar: “Hâşâ! Allah için biz ondan hiç bir kötülük görmedik” derler. Oyunun başını çeken kadın yani Aziz’in hanımı da şu açıklamayı yapar: “İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsine yaklaşmak istedim. O ise gerçekten doğru söyleyenlerdendir.” (Bkz. Yusuf, 12/50-51)
Şeyh Ahmed Yasin de, zindandan çıkarılacağı haberinin kendisine ulaşmasına rağmen hiç heyecana kapılmadan ve tam bir kararlılık göstererek hakkında çıkarılacak spekülasyonlara meydana vermemek ve vatanına olan bağlılığını, ona karşı duyarlılığını ortaya koymak için işgalcilerden yeniden vatanına dönmesine müsaade edileceğine dair yazılı belge istiyor. Bu tam anlamıyla Hz. Yusuf (a.s.) kararlılığıdır. Şeyh Ahmed Yasin bu kararlılığıyla aynı zamanda eşi az görülür müstesna bir örnek ortaya koyuyor. Hasta yatağında, acil tedaviye ihtiyacının olmasına rağmen: “Benim buradan çıkarılmam vatanımdan çıkarılmam anlamına gelmeyecek. Ben bu topraklara yeniden dönme hakkımı muhafaza edeceğim” diyerek Filistinlilere: “Bu vatana sahip çıkma konusunda asla gevşeklik göstermeyin. İşgalciler sizin en ufak bir zaafınızı kendi sinsi politikaları için kullanabilirler, buna fırsat vermeyin” mesajı iletiyor. Allah’ın izniyle onun bu hareketi inançlı ve davalarına bağlı Filistinlilerin azimlerini, vatanlarına sahip çıkma konusundaki kararlılıklarını artıracaktır. Çünkü: “Altmış yaşına gelmiş, bütün vücudu felçli, dokuz yıla yakın bir süredir zindanda karşılaştığı kötü muamelelerden dolayı çeşitli hastalıklara maruz kalan dolayısıyla çok acil tedaviye muhtaç olan şu insan “bu vatan bizimdir ve işgalcilerin buradaki hakimiyetleri gayri meşrudur, dolayısıyla bizim bu vatan üzerinde yaşama hakkımızı elimizden alamazlar” diyerek örnek bir tavır sergiliyor. Biz neden gevşeklik gösterelim” diyeceklerdir. Bu onların mücadelelerine yeni bir güç katacaktır.
Ama ne yazık ki, art niyetliler kendilerinin gösteremedikleri azmi başkalarında görünce zihinleri bulandırmak için “bu bir sürgündür, bu sürgünle Ahmed Yasin’in kendi vatanında yaşama hakkı elinden alınmıştır, bu işte bir bit yeniği var” gibi laflar üretiyorlar. Ama Allah’ın hikmetine bakın ki, Ahmed Yasin’in aldığı tedbir onların da ağızlarını susturuyor, çünkü yanında yazılı bir belge var.
Ahmed Yasin’i Savunma Komitesinden Dünya Kamuoyuna:
“Ahmed Yasin’in Hayatı Tehlikede”
Filistin’deki İslami hareketin ileri gelenlerinden olan ve intifadanın başlamasındaki etkinliğinden dolayı 18 Mayıs 1989 tarihinden buyana tutuklu bulundurulan Şeyh Ahmed Yasin’i savunmak amacıyla kurulmuş olan Uluslararası Ahmed Yasin’i Savunma Komitesi dünya kamuoyuna yönelttiği son çağrısında Ahmed Yasin’in hayatının tehlikede olduğuna dikkat çekerek bütün uluslarası insani kuruluşların onun üzerindeki zulmün kalkması iinç harekete geçmesini istedi. Çağrıda Ahmed Yasin’in sağlık durumunun sürekli kötüye gittiğine, siyonist İsrail yönetiminin ise tedavi görmesi için hiç bir kolaylık göstermediğine işaret edildi.
Ahmed Yasin’i Savunma Komitesi’nin yaptığı son açıklamada konuyla ilgili olarak şu ifadelere yer verildi: “Uluslararası Ahmed Yasin’i Savunma Komitesi bütün uluslararası insani kuruluşları, öğrenci örgütlerini, basın yayın kuruluşlarını ve insan haklarını savunan herkesi felçli olan ve cezaevinde yalnızlığa itilmiş halde, ağır bir hastalığa maruz bulunan Şeyh Ahmed Yasin’in üzerindeki baskının hafifletilmesi için gerekeni yapmaya çağırmaktadır. Bunun yanısıra Ahmed Yasin’in yeniden sağlığına kavuşması için tedavi görmesi üzere cezaevinden çıkarılması ve kendisine tedavi konusunda gereken kolaylığın sağlanması için devreye girilmesini istemektedir. Çünkü Ahmed Yasin’in sağlığı günden güne kötüye gitmektedir. Son günlerde ise durumu iyice kötüleşmiştir. Dolayısıyla bu durum karşısında susulması asla insanlığa yakışmaz. Ahmed Yasin’in uygun bir şekilde tedavi edilebilmesi için kendi ailesine teslim edilmesi zorunludur. Çünkü siyonist İsrail yönetiminin gözetiminde tedavi konusunda gereken özen gösterilmemektedir. Şeyh Ahmed Yasin’in sağlık durumunun gittikçe kötüye gittiği avukatı Abdullah De’amişe tarafından tesbit edilmiştir. Avukat Abdullah De’amişe bu ayın (Ocak ayının) on birinde yaptığı son ziyaretinde Ahmed Yasin’in sağlık durumunun iyice kötüleştiğini ve hayatının tehlikede olduğunu tesbit etmiştir.”
Açıklamada bir süreden beri Ahmed Yasin’in aile fertlerinin ve yakınlarının kendisini ziyaret etmelerine izin verilmediğine de dikkat çekildi.
Filistin İslami Direniş Hareketi’nin önderlerinden olan Ahmed Yasin, siyonist işgal yönetimine karşı örgüt kurduğu ve insanları bu yönetime karşı silahlı mücadeleye teşvik ettiği gerekçesiyle ömür boyu artı on beş yıl ağır hapis cezasına mahkum edilmişti. Ahmed Yasin’in bütün vücudu felçli olduğu için sürekli şekilde birinin yardımına ve hizmetine ihtiyaç duymaktadır. Ancak siyonistlerin cezaevinde kendisine ihtiyaç duyduğu hizmet verilmediğinden oldukça zorluk çekmektedir. Öte yandan yakınlarından veya çevresinden herhangi birinin cezaevinde ona ihtiyaç duyduğu hizmeti vermesine de izin verilmiyor. Bütün bu sebeplerden dolayı Ahmed Yasin’in sağlık durumu uzun süreden beri kötüleşmekteydi. Siyonist yönetim tedavisi konusunda gereken kolaylığı göstermediğinden Ahmed Yasin’in sağlığı gün geçtikçe daha da kötüleşti. Uluslararası kuruluşların bu konudaki duyarsızlıkları siyonist İsrail yönetimine daha da cesaret kazandırdı ve Ahmed Yasin’in sağlığı iyice kötüleştiği halde ailesi tarafından tedavi ettirilmesine izin vermedi. Ahmed Yasin’i savunmak amacıyla kurulmuş olan uluslararası komite yaptığı son açıklamada bu hususu gündeme getirerek dünya kamuoyunu ve bütün uluslararası insani kuruluşları siyonist İsrail yönetimine baskı yapmak için harekete geçmeye çağırdı.
AHMED YASİN HAKKINDA HUTBE
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Bizim uğrumuzda cihad edenleri biz elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki Allah iyilik edenlerle beraberdir.” (Ankebut suresi: 29/69)
Bir başka ayeti kerimesinde de şöyle buyuruyor:
“Allah: “Elbette ben ve peygamberlerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, yücedir.” (Mücadele suresi: 58/21)
Değerli Müslümanlar!
Bugün ne yazık ki yeryüzünde hala zulüm düzenleri güçlü olduğundan dünyanın pek çok bölgesinde zulüm hükümleri uygulanmaktadır. Adalet prensiplerinin uygulanması adaletin ve adil düşünenlerin güçlü olmasına bağlıdır. Zalimlerin ve zulüm düzenlerinin güçlü olduğu günümüzde hala yeryüzünün pek çok bölgesinde zulüm hükümleri uygulanmaktadır. Bugün dünyanın pek çok bölgesinde insanların öldürülmesinin, pek çok kimsenin vatanını terkederek sürgün hayatı yaşamak zorunda kalmasının ve yrekleriü sızlatan daha pek çok gelişmenin sebebi budur. Bütün bu uygulamalardan ve zulümlerden dolayı en çok mağdur edilenler de Müslümanlardır. Çünkü Müslümanlar tarih boyunca hep hakkı ve adaleti savunmuşlardır. Bu yüzden zalimlerle yıldızları hiçbir zaman barışmamıştır ve zalimler inançlarına bağlı Müslümanları her zaman kendileri için ayakbağı olarak görmüş bundan dolayı gaddarca uygulamalarında onları hep birinci hedef seçmişlerdir.
Günümüzde zulme ve haksızlığa maruz bırakılan İslam beldelerinden biri de Filistin’dir. Son günlerde basın yayın organları Filistin’de bir barış yapıldığından ve Filistinlilerin yurtlarına dönmeye başladıklarından söz ediyor. Siz bu barışın gerçek yüzü ve kimlerin vatanlarına dndkleriöü konusu üzerinde düşündünüz mü? Bakın basın yayın organları Filistin’le ilgili son anlaşmayı “tarihi anlaşma” olarak nitelendiriyor. Size bir soru sormak istiyorum: “Aliya İzzet Begoviç ve çevresindekiler Bosna – Hersek’in % 98’ini Sırplara vermeyi kalan % 2’lik kısmı üzerinde de yine Sırp denetiminde, ordusu olmayan, güvenlik kuvvetlerini sadece Boşnaklara karşı kullanabilen, sınırları Sırplar tarafından gözlenen eli kolu bağlı bir özerk yönetim oluşturmayı kabul etselerdi çoktan barış sağlanmış ve bu kadar insanın kanı akıtılmamış olacaktı. Ama bu yöndeki bir anlaşmaya “tarihi anlaşma” demeyi acaba vicdanınıza kabul ettirebilir miydiniz?” İşte Filistin’de yapılan budur. Kutsal Filistin topraklarının % 98’i üzerinde yahudi hakimiyeti resmen tanınarak, kalan % 2’lik kısmı üzerinde de yine İsrail kontrolünde, ordusu olmayan, güvenlik kuvvetlerini de yahudilere karşı değil sadece Filistinlilere karşı kullanma hakkı olan eli kolu bağlı bir özerk yönetim kurularak bu anlaşma sağlanmıştır. Yurtlarına dönenler de Lübnan’da Ürdün’de ve daha pek çok dünya ülkesinde sürgün hayatı yaşayan ve sayıları yüz binleri bulan Filistinliler değil FKÖ’nün yine Filistin halkına karşı kullanacağı Güvenlik Kuvvetleri’nde görevlendirilecek olan özel yetiştirilmiş militanlardır.
Siyonist İsrail yönetimi bu anlaşmayı FKÖ lideri Yasir Arafat’a kabul ettirmekle bir taşla birkaç kuş vurmuştur. Öncelikle Filistin halkının bağımsızlık mücadelesi demek olan intifadayla uğraşma işini FKÖ’nün militanlarına devretmiştir. Siyonistlerin bunu yapmaktaki amaçları Filistinlileri birbirine kırdırmak, onları birbirleriyle uğraşmaya zorlayarak kendisi kenara çekilmektir. Bu anlaşmayla aynı zamanda Filistin topraklarının % 98’i üzerindeki işgalini FKÖ’ye ve ona destek olan Arap rejimlerine resmen kabul ettirmiş olmaktadır. Bu anlaşmanın bir amacı da Arap ülkeleri tarafından İsrail’e karşı uygulanan ekonomik ambargonun kalkmasını sağlamaktır ki Arap rejimleri daha ilk günlerden bu ambargoyu kaldırma sinyalleri vermeye başladılar. Anlaşma İsrail’e bütün dünya ülkeleriyle yakın diplomatik ilişkiler içine girmenin kapılarını da at.ıç Ne yazık ki İsrail’le en üst düzeyde diplomatik ilişkiler başlatan, karşılıklı ziyaretlerle ilişkileri pekiştiren ve değişik alanlarda anlaşmalar imzalayan ilk ülke de Türkiye oldu.
Peki bu anlaşma Filistin halkının lehine ne getirdi. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Ürdün’de, Lübnan’da ve daha başka ülkelerde mlteciü durumunda olan yüzbinlerce Filistinli yine vatanından uzak ve anlaşma onların vatanlarına dönmeleri için hiçbir imkan tanımıyor. Öte yandan Filistin içinde yaşayan insanlar yine sefil, yine mağdur durumdalar.
Anlaşmadan sonra çok sayıda Filistinli tutuklunun serbest bırakıldığı yolunda haberler yayıldı. Oysa İsrail zindanlarında on binden fazla Filistinli tutuklu bulunurken göstermelik olarak sadece bir iki yzü kişi serbest bırakılmıştır. Serbest bırakılanlara da son anlaşmayı kabul etmeleri ve hiçbir şekilde bu anlaşmaya karşı çıkmamaları şart koşulmuştur. Öte yandan özellikle İslami anlayışa sahip on binlerce insan hala İsrail zindanlarında siyonist askerlerin işkence ve zulümleriyle karşı karşıyadırlar. Serbest bırakılmayanların başında da felçli olduğundan dolayı başından başka hiçbir organını iradi olarak hareket ettiremeyen ve zindanda gördüğü uygulamalardan dolayı çeşitli bedensel rahatsızlıklara maruz kalan Şeyh Ahmed Yasin gelmektedir.
18 Mayıs 1994 tarihi Filistin’deki mücahitlerin lideri ve intifadanın öncüsü durumundaki Şeyh Ahmed Yasin’in, siyonist zalimler tarafından en son tutuklanışının beşinci yıldönümüdür. Ahmed Yasin siyonist İsrail yönetimi tarafından 18 Mayıs 1989 tarihinde intifadada rol oynadığı ve gençleri ayaklanmaya teşvik ettiği ithamıyla tutuklanmıştı. Tutuklanışından sonra bir ay süreyle mahkeme önüne çıkarılmayan Ahmed Yasin daha sonra mahkeme önüne çıkarıldığında, siyonist İsrail yönetimini tanımadığını ve muhatab olarak kabul etmediğini söyleyerek ifade vermekten kaçındı.
Ahmed Yasin, beş yıldan bu yana siyonistlerin ağır baskılarına ve zulümlerine maruz kalmasına rağmen davasından hiç bir şekilde taviz vermedi ve başlangıçta ortaya koyduğu tutumunu hiç bir şekilde değiştirmedi.
Çeşitli insan hakları kuruluşları Ahmed Yasin’in felçli olması ve sağlık durumunun günden güne kötüye gitmesi dolayısıyla serbest bırakılması için siyonist yönetime değişik zamanlarda çağrıda bulundular. Ancak siyonistler bu çağrılara her zaman kulak tıkadılar ve Şeyh Ahmed Yasin’i serbest bırakmaya hiç bir şekilde yanaşmadılar.
Değerli mü’minler!
Filistinlilerin bu asrın başlarından itibaren kendi haklarında bazı oyunların çevrildiğinin farkına varmalarıyla birlikte Yüce Allah onların önlerine bu oyunlara tam bir samimiyet ve ihlasla karşı duran birilerini çıkardı. İzzeddin Kassam, Abdulkadir el-Huseyni, Hacı Emin el-Huseyni, Muhammed Ferağli, Abdullah Azzam cihadlarıyla, kararlılıklarıyla, direnişleriyle Filistin göklerinde ışık saçan birer meşale rolü oynadılar. Filistin’in kalbinde esir olan Mescidi Aksa’nın dimdik ayakta duruşu da öyle. Onlar, Yüce Allah’ın: “Mü’minlerden, Allah’a verdikleri ahidleri yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş kimi de beklemektedir. Ahidlerini hiç değiştirmemişlerdir” sözünde ifade edilen anlam kendilerinde canlı olarak müşahade edilen kimselerdi. Adı geçen öncüler vaadlerini yerine getirdilerse de, ümmetin içinde bu kutsal toprağa layık olan cihad ve fedakarlıkla üzerlerine düşeni yerine getirmek için bekleyenler bulunmaktadır… Bunlar hiçbir tavize yanaşmadan, hiçbir eksiltmeyi kabul etmeden ve öncekilerin elde etmek için cihad ettikleri hakların hiçbirinden vazgeçmeden üzerlerine düşeni yerine getirmek istemektedirler. Şeyh Ahmed Yasin’in hayatı Filistin’deki bu cihad hikayesinin canlı hale getirilmesinden başka bir şey değildir. Ömrünün baharında felç olması onu cihaddan ve haksızlıkla Filistin’e el koyan düşmana karşı durmaktan alıkoymadı. Filistin davasını kutsal bir İslami dava özelliğine yeniden kavuşturan Ahmed Yasin’le Filistin davasını kutluyoruz! O kutsal toprağı Yüce Allah yedi kat göğün üzerinden mübarek kıldı ve Resulullah (s.a.s.) da Mekke’den Kudüs’e yürütülüp oradan da yüce göklere yükseltilmekle şereflendirildi. Müslümanların kurtarılması ve saldırganlardan temizlenmesi için temiz kanlarını akıttıkları, kıymetli canlarını verdikleri kutsal Filistin topraklarında da Ahmed Yasin’i kutluyoruz. O topraklar kanla sulanmıştır. Geri alınması da ancak daha önce olduğu gibi uğrunda temiz kanların akıtılması ile mümkün olabilecektir.
Dünya Müslümanlarına düşen, Filistin’deki cihadın öncülüğünü yapan, çektiği bütün sıkıntılara ve zorluklara rağmen asla davasından taviz vermeyen Şeyh Ahmed Yasin’in meselesine sahip çıkmak, onu ve kutsal davasını desteklemektir.
Şeyh Ahmed Yasin İsrail Zindanlarında Dördüncü Yılını Doldurdu
18 Mayıs 1993 tarihi Filistin’deki mücahitlerin lideri ve intifadanın öncüsü durumundaki Şeyh Ahmed Yasin’in, siyonist zalimler tarafından en son tutuklanışının dördüncü yıldönümü. Ahmed Yasin siyonist İsrail yönetimi tarafından 18 Mayıs 1989 tarihinde intifadada rol oynadığı ve gençleri ayaklanmaya teşvik ettiği ithamıyla tutuklanmıştı. Tutuklanışından sonra bir ay süreyle mahkeme önüne çıkarılmayan Ahmed Yasin daha sonra mahkeme önüne çıkarıldığında, siyonist İsrail yönetimini tanımadığını ve muhatab olarak kabul etmediğini söyleyerek ifade vermekten kaçındı.
Ahmed Yasin, dört yıldan bu yana siyonistlerin ağır baskılarına ve zulümlerine maruz kalmasına rağmen davasından hiç bir şekilde taviz vermedi ve başlangıçta ortaya koyduğu tutumunu hiç bir şekilde değiştirmedi.
Ahmed Yasin felçli olduğundan dolayı kafası dışında hiç bir organını iradi olarak hareket ettiremediği halde siyonistler kendisine insaf etmediler. Çeşitli insan hakları kuruluşları Ahmed Yasin’in felçli olması ve sağlık durumunun günden güne kötüye gitmesi dolayısıyla serbest bırakılması için siyonist yönetime değişik zamanlarda çağrıda bulundular. Ancak siyonistler bu çağrılara her zaman kulak tıkadılar ve Şeyh Ahmed Yasin’i serbest bırakmaya hiç bir şekilde yanaşmadılar.
Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) Şeyh Ahmed Yasin’in tutuklanışının dördüncü yıldönümü dolayısıyla yayınladığı bildiride, siyonistlerin bütün baskılarına ve insanlıkdışı uygulamalarına rağmen Ahmed Yasin’in kararlılığından hiç bir şey kaybetmediğine ve siyonist yönetimi muhatab kabul etmeme konusundaki tutumunu değiştirmediğine dikkat çekti. Bildiride Şeyh Yasin’in bu kararlılığının ve direnişinin Filistin vatanının bağımsızlığı için mücadele eden genç nesile güç ve cesaret kazandırdığı ifade edildi.
Hamas’ın bildirisinde Ahmed Yasin’in ve onunla birlikte siyonizmin zindanlarına atılanların bütün işkencelere rağmen tutumlarını değiştirmemekle Filistin’in bağımsızlığı mücadelesine kendilerini adayanların bunu başarmakta kararlı olduklarını ve bunu gerçekleştirme gücüne sahip olduklarını gösterdikleri dile getirildi.
Hamas’ın bildirisinde, siyonist işgalcilerin Şeyh Ahmed Yasin’i yalnız başına güneş görmeyen bir hücreye kapatmakla, cezaevi dışından ilaç vs. almasını önlemekle ve onu çok katı şartlarda tutmakla aslında kendi acziyetlerini ortaya koyduklarına işaret edildi.
Hamas’ın bildirisinde uluslararası insan hakları kuruluşlarının sadece siyonist işgalcilerin Ahmed Yasin’e yaptıkları haksızlığı kınamakla yetinerek zorlayıcı tedbirlere başvurulması için hiç bir girişimde bulunmamaları da tenkid edilerek bu tutumun meseleyi geçiştirmekten bakaş bir amaç taşımadığı ifade edildi. Bildiride uluslararası insan hakları kuruluşlarının, üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirerek Ahmed Yasin’in üzerindeki zulmün kalkması için seslerini daha da ykseltmeleri,ü siyonizmi baskıcı tutumundan vazgeçirebilecek birtakım zorlayıcı tedbirlere başvurulması için girişimlerde bulunmaları istendi.
ZİNDANDA 7 YIL
“Zindan iki hece Mehmed’im lafta,
Baba katiliyle baban bir safta!”
Necip Fazıl, zindandan Mehmed’ine böyle sesleniyordu. Gerçekten çağımızda halklara rağmen iktidarda kalmaya çalışan birtakım kadrolar, insanların doğruları görmelerine yardımcı olmaya çalışan düşünce adamlarıyla mafyacıları, esrarcıları ve canileri aynı zindanda, aynı saflarda biraraya getirmektedir. Hatta bazı ülkelerde canilerin, esrarcıların davaları hakkında temyiz için Yargıtay’a başvurma imkanı olduğu halde düşüncelerinden, inançlarından dolayı mahkum edilenlerin önlerine temyiz yolu da kapatılmaktadır. Öreğin Mısır devlet başkanı Hüsni Mübarek geçtiğimiz ylı inançlarından dolayı tutuklattığı Müslüman Kardeşler mensuplarının temyize başvurmalarını önlemek amacıyla onları askeri mahkemeye sevketmişti. Hüsni Mübarek yine aynı amaçla, 4 Nisan 1996 tarihinde tutuklanan Müslüman Kardeşler mensubu 13 kişiyi de askeri mahkemeye sevketti. Bu 13 kişinin tutuklanmasında ve haklarında askeri mahkemede dava açılmasında ileri sürülen itham ise “parti kurmak için hile yoluna başvurmak”. Oysa onlar el-Vasat adlı partiyi kurmak için Siyasi Partiler Konseyi’ne başvururken Siyasi Partiler Kanunu’nun kendilerine gösterdiği yolu kullanmaktan başka bir şey yapmamışlardı. Demek ki o hile yolunu onlara kanun gösteriyordu. Dolayısıyla öncelikle o kanunun ve o kanunu yürürlüğe koyanların askeri mahkemeye sevkedilmeleri gerekiyordu. İşte Müslüman toplumlar böyle kendi içinden tezatlı sistemlerin demir çarkları arasında varoluş mücadelesi veriyorlar.
Bugünkü yazımızda “zindan” konusuna temas etmekteki asıl amacımız, Filistin cihadının önderi Şeyh Ahmed Yasin’in 18 Mayıs 1996 tarihinde siyonist işgal rejiminin zindanlarında yedi yılını doldurarak sekizinci yılına girmiş olması münasebetiyle bu müstesna insanın üstün mücadelesini gündeme getirmek. Okuyucularımızın çoğunun bildiği üzere Ahmed Yasin, gençliğinde bir spor faaliyeti esnasında ensesinin üstüne düşmesinden dolayı felç olduğundan kafasının dışında hiçbir organını iradi olarak hareket ettirememektedir. Fakat o kafasıyla bir cihada yön vermeyi, bir halkın yeniden dirilişine öncülük etmeyi başarabilmiştir. Ahmed Yasin siyonist İsrail yönetimi tarafından 18 Mayıs 1989 tarihinde intifadada rol oynadığı ve gençleri ayaklanmaya teşvik ettiği ithamıyla tutuklanmıştı. Tutuklanışından sonra bir ay süreyle mahkeme önüne çıkarılmayan Ahmed Yasin daha sonra mahkeme önüne çıkarıldığında, siyonist İsrail yönetimini tanımadığını ve muhatab olarak kabul etmediğini söyleyerek ifade vermedi.
Sağlık durumunun kötü olmasına, yaşadığı ağır şartlara, siyonist rejimin insanlıkdışı uygulamalarına ve çektiği bütün sıkıntılara rağmen Ahmed Yasin yedi yıllık zindan hayatı boyunca kararlılığından hiç bir şey kaybetmedi ve siyonist yönetimi muhatab kabul etmeme konusundaki tutumunu değiştirmedi. Bir ara, siyonist rejim İsrail’i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması karşılığında serbest bırakma teklifinde bulundu. Ahmed Yasin bunu kesinlikle kabul etmedi. Daha sonra İsrail’i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesi şartıyla serbest bırakma teklifinde bulundu. Bunun üzerine Ahmed Yasin: “Bana dışarı çıktığımda karpuz yemememi şart koşsanız bile yine kabul etmem. Çünkü ben işgal rejimini muhatab kabul etmiyorum ki onun şartını kabul edeyim” cevabını verdi.
O gerçekten Hz. Yusuf (a.s.)’ı kendisine örnek almış bir insandır. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yusuf (a.s.) hakkında şöyle buyuruluyor: “Hkmdar: “üOnu bana getirin” dedi. Bunun üzerine ona elçi gelince: “Efendine dön de ona sor: “Ellerini kesen kadınların durumları neydi? Şüphesiz Rabbim onların düzenlerini bilir” dedi. (Hükümdar kadınlara): “Yusuf’un nefsine yaklaşmak istediğinizde sizin durumunuz neydi?” dedi. Onlar: “Haşa! Allah için biz ondan hiç bir kötülük görmedik” dediler. Azizin hanımı da dedi ki: “İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsine yaklaşmak istedim. O ise gerçekten doğru söyleyenlerdendir.” (Yusuf, 12/50-51) Yusuf (a.s.) zindanda o kadar ızdırap çekmesine rağmen hakkındaki dedikoduların kaynağını kurutmadan zindandan çıkmamayı tercih etmişti. Ahmed Yasin de çektiği bütün ızdıraplara ramenğ davasından zerre kadar taviz vermemek için zindan hayatına sabretmektedir. Yüce Allah’tan onu davasına olan bağlılıyla, bu konudaki kararlılığıyla birlikte hürriyetine kavuşturmasını diliyoruz.
Sağlık Durumu Gittikçe Kötüleşen Şeyh Ahmed Yasin Bir Başka Hapishaneye Naklediliyor
13 Eylül 1995
İsrail kaynakları HAMAS’ın manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin’in sağlık durumunun gittikçe kötüleştiğini dolayısıyla tutukluluk durumunun biraz iyileştirilmesi amacıyla Kefar Yuna hapishanesinden Telmund hapishanesine nakledilmesinin düşünüldüğünü bildirdiler. Ahmed Yasin’in bütün vücudu felçli olduğu gibi romatizma başta olmak üzere çeşitli müzmin hastalıklardan da muzdarip durumda. Yahudi gazetelerinden Yediot Ahranoot, Şeyh Ahmed Yasin’in Telmund hapishanesine naklinin yakında serbest bırakılacağına dair bir işaret ve bir ilk adım olabileceğini yazdı. Ancak İsrail hükümetinin açıklamaları bu konuda hiçbir ümit vermiyor. İsrail bakanlar kurulunun Filistinli tutuklularla ilgilenen komitesi en son toplantısından sonra yaptığı açıklamada şu merhalede HAMAS ve İslami Cihad’dan hiç kimsenin serbest bırakılmasının söz konusu olmadığını bildirmişti.
Ahmed Yasin Bir Başka Hapishaneye Nakledildi
21 Eylül 1995
Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS’ın manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin sağlık durumunun kötüye gitmesi dolayısıyla kaldığı Kefar Yuna hapishanesinden Telmund hapishanesine nakledildi. Ahmed Yasin’in daha önce kaldığı hapishanenin şartlarının ağır olması dolayısıyla Telmund hapishanesine nakledildiği bildirildi. 18 Mayıs 1989’dan buyana tutuklu olan Şeyh Ahmed Yasin’in bütün vücudu felçli olduğu gibi başta romatizma olmak üzere çeşitli müzmin hastalıklardan dolayı da sürekli rahatsızlık çekiyor. Ancak İsrail yönetimi, sağlık durumundaki tehlikeli gidiş dolayısıyla onu bir başka hapishaneye nakletse de serbest bırakma niyeti taşımıyor. Yediot Ahranoot adlı İsrail gazetesi dünkü sayısında İsrail polisinin üst düzey bir yetkilisine dayandırdığı haberinde Ahmed Yasin’in serbest bırakılması ihtimalinin olmadığını bildirdi. 57 yaşında olan Şeyh Ahmed Yasin İsrail hükümeti tarafından ömür boyu hapis cezasına mahkum edilmiş durumda.
Ahmed Yasin’in Avukatı: “Nakil İşlemi Bir Şey Değiştirmeyecek”
21 Eylül 1995
İsrail yönetimi son günlerde sağlık durumu iyice kötüleşen Şeyh Ahmed Yasin’in Kefar Yuna hapishanesinden Telmund hapishanesine nakledildiğini doğruladı. Ancak Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS)’ın kurucusu ve manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin’in avukatı Abdulmalik Dehamişe nakil işleminin bir şey değiştirmeyeceğini bildirdi. Avukat Dehamişe nakil işleminin gizlice ve geniş çaplı askeri koruma altında gerçekleştirilmesinin akla yatkın bir uygulama olmadığına da dikkat çekti. Dehamişe: “Ahmed Yasin’in Telmund hapishanesine nakledilmesi onun tutukluluk şartlarının iyileştirilmesini sağlamayacaktır. Çünkü orada da benzer şartlar ve ortam mevcuttur” dedi. Abdulmalik Dehamişe, Ahmed Yasin’in hanımının rahatsız olması ve tutuklu bulunduğu hapishanenin uzak olması dolayısıyla ailesinin üç aydan beridir kendisini ziyaret edemediğini dile getirdi ve: “Biz onun, sağlık durumunun kötüleşmesi dolayısıyla şartları daha iyi olan ve Gazze yakınında bulunan bir yere nakledilmesini istiyorduk. Bununla birlikte asıl önemli onun derhal serbest bırakılmasıdır. Çünkü bütün vücudunun felçli olması ve sağlık durumunun sürekli kötüye gitmesi bunu gerektirir” dedi.
Ahmed Yasin Zindanda Sekizinci Yılını Doldurdu
17 Mayıs 1997
Filistin’de 1987’de başlayan intifadanın manevi önderi olan Şeyh Ahmed Yasin 18 Mayıs 1997 tarihinde İsrail zindanlarında sekizinci yılını tamamlayıp dokuzuncu yılına giriyor. Siyonist işgal rejimi onu, başından başka hiçbir organını iradi bir şekilde hareket ettiremeyecek derecede felçli olmasına rağmen tutukladı ve sağlık durumu gittikçe kötüleştiği halde sekiz yıldan beridir zindanda tutuyor.
Ahmed Yasin siyonist işgal yönetimi tarafından 18 Mayıs 1989 tarihinde intifadada rol oynadığı ve gençleri ayaklanmaya teşvik ettiği ithamıyla tutuklanmıştı. Tutuklanışından sonra bir ay süreyle hiç mahkeme önüne çıkarılmayan Ahmed Yasin daha sonra mahkeme önüne çıkarıldığında, siyonist İsrail yönetimini tanımadığını ve muhatap olarak kabul etmediğini söyleyerek bu rejimi temsil eden mahkeme yetkililerine ifade vermedi.
Ahmed Yasin, sekiz yıldan beridir siyonistlerin ağır baskılarına ve zulümlerine maruz kalmasına rağmen davasından hiç bir şekilde taviz vermedi ve başlangıçta ortaya koyduğu tutumunu hiç bir şekilde değiştirmedi.
Çeşitli insan hakları kuruluşları Ahmed Yasin’in felçli olması ve sağlık durumunun günden güne kötüye gitmesi dolayısıyla serbest bırakılması için siyonist yönetime değişik zamanlarda çağrıda bulundular. Ancak siyonistler bu çağrılara her zaman kulak tıkadılar ve Şeyh Ahmed Yasin’i serbest bırakmaya hiç bir şekilde yanaşmadılar.
Ahmed Yasin’in zindanda maruz kaldığı kötü muameleden ve insanlık dışı uygulamalardan dolayı sağlık durumunun sürekli kötüye gittiği bildiriliyor. Bundan bir süre önce, sağlık durumunun kötüleşmesi dolayısıyla işgal yönetimi onu bir zindandan başka bir zindana nakletmişti. Ancak onun durumuyla ilgilenen avukatları, verdikleri bilgilerde bu zindan değişikliğinin Ahmed Yasin’in sağlık durumu açısından bir şey değiştirmediğine çünkü nakledildiği zindanda da aynı kötü şartlarla karşı karşıya olduğuna dikkat çektiler.
Ahmed Yasin Serbest Bırakıldı
1 Ekim 1997
Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS)’nin kurucularından olan ve bu hareketin manevi lideri olarak bilinen Şeyh Ahmed Yasin serbest bırakıldı. Ahmed Yasin 1987’de başlayan ve İsrail işgal rejimini ciddi şekilde zorlayan intifada hareketine öncülük ettiğinden dolayı 18 Mayıs 1989’da zindana atılmıştı. Ahmed Yasin bütün vücudunun felçli olmasına rağmen o tarihten buyana zindanda tutuluyordu.
Ahmed Yasin’in sağlık durumu zindanda bulunduğu son zamanlarda hayli kötüleşmişti. Bu yüzden sürekli tıbbi murakabe altında tutuluyordu. Ancak işgal rejimi doktorlarının kendisiyle yeterince ilgilenmemeleri yüzünden sağlık durumunda kötüleşme devam ediyordu.
Alınan haberlere göre Ahmed Yasin serbest bırakılarak tedavi için Ürdün’e gönderildi. Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS) konuyla ilgili açıklamasında Ahmed Yasin’in Ürdün’e tedavi için geldiği, bunun oraya yerleşmek amacıyla geldiği anlamı taşımadığı ve sağlık durumu iyileştikten sonra vatanına geri döneceği ifade edildi. HAMAS’ın konuyla ilgili açıklamasında şöyle denildi:
“Filistin İslami Direniş Hareketi, Şeyh Ahmed Yasin’in siyonist düşmanın zindanından çıkarılmasını mutlulukla karşılamakta ve Ürdün yönetiminin onun serbest bırakılması yönünde çabalarına karşı da memnuniyetini dile getirmektedir. Bununla birlikte onun Ürdün’e getirilmesinin tedavi amaçlı olduğunu, tedavisinin tamamlanmasından sonra vatanına ve ailesine dönme hakkını kullanacağını özellikle vurgulamakta da yarar görüyoruz.”
Bazı çevrelerin Ahmed Yasin’in serbest bırakıldıktan sonra Ürdün’e gönderilmesini “sürgün” olarak nitelendirmeleri yanıltıcı yorumlara malzeme hazırlamaktan başka bir amaç taşımıyor. Öte yandan Şeyh Yasin’in, Amman’da HAMAS Siyasi Birimi başkanı Halid Meş’al’e suikast düzenleyen MOSSAD ajanı iki Kanadalıya karşılık serbest bırakıldığına dair iddiaları doğrulayıcı hiçbir açıklama ve gelişme de olmadı.
Ahmed Yasin: “Yurduma Döneceğim”
Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS)’ın manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin serbest bırakıldıktan sonra tedavi edilmek üzere getirildiği Amman’dan canlı telefon bağlantısıyla yaptığı açıklamada Amman’a tedavi için geldiğini ve Allah’ın izniyle sağlığına kavuşması durumunda vatanına geri döneceğini ifade etti. Canlı telefon bağlantısında işgale karşı direnişinden, cihadından ve fedakârlıklarından dolayı Filistin halkını tebrik eden Şeyh Ahmed Yasin kendisinin de Allah’ın izniyle çok yakın bir zamanda vatanına geri dönme ümidi taşıdığını ifade etti.
Ahmed Yasin açıklamasında, işgal yönetiminden yurduna geri dönmesine müsaade edileceğine dair yazılı bir belge verilmeden, kendisini Remle’den alarak Amman’a götürmek için gelen Ürdün helikopterinin kalkmasına izin vermediğini dile getirerek istediği zaman vatanına geri dönme hakkının saklı olduğuna dair yanında yazılı belge bulunduğunu dile getirdi.
Filistin İslami Direniş Hareketi’nin kurulmasına iştirak etmekten ve bu hareketin askeri kanadını oluşturmaktan dolayı sekiz buçuk yıl İsrail zindanlarında kalan Şeyh Ahmed Yasin Filistin halkının, kanlarıyla Filistin topraklarını sulayan şehitlerini asla unutmayacağını dile getirdi. Şeyh Yasin bu halkın hâlâ İsrail’in veya özerk yönetimin zindanlarında tutulan evlatlarını da unutmayacağını ve en son tutuklu zindandan çıkarılıncaya kadar onların davalarını sürdüreceğini dile getirdi.
Şeyh Ahmed Yasin kendisinin tedavisi konusuyla ilgilenen Ürdün kralı Hüseyin’e de bu ilgisinden dolayı teşekkür etti ve Amman’a tedavi için onun davetiyle geldiğini söyledi.
Öte yandan HAMAS’ın Siyasi Birimi’nin eski başkanı Dr. Musa Ebu Merzuk dün sabah (1 Ekim 1997 Çarşamba sabahı) Ürdün kralı Hüseyin’le Ahmed Yasin’in durumuyla ilgili bir telefon görüşmesi yaptı. Kral Hüseyin de, Ahmed Yasin’in istediği zaman Filistin’e dönme hakkının saklı olması şartıyla tedavi için Amman’a getirildiğini vurgulayarak bu konuda hiç kimsenin bir itirazının olmadığını söyledi. Kral Hüseyin, Ahmed Yasin’in Amman’a getirilmesinin bir tür sürgün olduğuna ve onun kendi vatanında evlatlarıyla birlikte yaşama hakkının elinden alınması anlamına geldiğine dair iddiaların tamamen asılsız olduğunu dile getirdi.
Bunun yanı sıra Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS da, konuyla ilgili açıklamasında Ahmed Yasin’in vatanına dönme hakkının saklı olduğunu dile getirerek onun tedavi için Amman’a getirilmesini bir tür “sürgün” olarak niteleyenlerin sırf serbest bırakma olayı hakkında zihinleri bulandırma amacı taşıdıklarına dikkat çekti. Açıklamada, Filistin’in önderinin kararlılık ve direniş sonunda geldiği nokta hakkında insanların kafalarına tereddüt sokmak ve Filistin – Ürdün ilişkilerine zarar vermek amacıyla bu tür iddiaların ortaya atıldığına işaret edilerek bu iddiaların hiçbir tutarlı yanının olmadığı dile getirildi.
Serbest Bırakılması ve Gelişmeler
Şeyh Ahmed Yasin sekiz buçuk yıla yakın bir süre zindanda kaldıktan sonra 30 Eylül 1997 Salı akşamı serbest bırakılarak tedavi edilmek üzere Ürdün’ün başkenti Amman’a getirildi. Ancak bu serbest bırakma olayıyla ilgili iki önemli iddia ortaya atıldı. Bunlardan biri, Ahmed Yasin’in serbest bırakılmayıp Ürdün’e sürgün edildiği, diğeri ise 25 Eylül 1997 Perşembe günü sabahı Ürdün’ün başkenti Amman’da HAMAS Siyasi Birimi başkanı Halid Meş’al’e karşı suikast girişiminde bulunan Kanada uyruklu iki MOSSAD ajanına karşılık serbest bırakıldığı iddiasıydı. Bu iddialar gerek Ürdün yönetimi ve gerekse HAMAS tarafından yalanlandı. Ancak HAMAS’ın, serbest bırakma işleminin arkasında herhangi bir pazarlığın söz konusu olmadığı yönündeki açıklaması Ürdün yönetiminin açıklamalarına dayanıyordu.
“Sürgün” iddiasının doğru olmadığı gerek Şeyh Ahmed Yasin’in açıklamalarıyla ve gerekse onun Gazze’ye dönerek açıklamalarını fiilen de doğrulamasıyla ortaya konmuş oldu. Ahmed Yasin, söz konusu iddianın ortaya atılmasından sonra yaptığı açıklamada, Amman’a tedavi için geldiğini ve Allah’ın izniyle sağlığına kavuşması durumunda vatanına geri döneceğini ifade etmişti.
Ahmed Yasin açıklamasında, işgal yönetiminden yurduna geri dönmesine müsaade edileceğine dair yazılı bir belge verilmeden, kendisini Remle’den alarak Amman’a götürmek için gelen Ürdün helikopterinin kalkmasına izin vermediğini dile getirerek istediği zaman vatanına geri dönme hakkının saklı olduğuna dair yanında yazılı belge bulunduğunu dile getirmişti.
O, zindandan çıkarılmadan önce vatanına dönmesine müsaade edileceğine dair yazılı belge istemesiyle de tam anlamıyla Hz. Yusuf (a.s.) tavrı sergilemişti. Hz. Yusuf (a.s.)’un bir iftiradan dolayı zindana atılmasından uzun süre sonra, hükümdarın karmaşık bir rüyasını isabetli şekilde yorumlaması üzerine hükümdar: “Onu bana getirin” der. Ancak Hz. Yusuf zindandan çıkarılacağı haberi karşısında hemen heyecana kapılmaz ve kendisine gelen elçiye: “Efendine dön de ona sor: “Ellerini kesen kadınların durumları neydi? Şüphesiz Rabbim onların düzenlerini bilir” der. Bunun üzerine Hükümdar ona oyun düzenleyen kadınları toplayarak: “Yusuf’un nefsine yaklaşmak istediğinizde sizin durumunuz neydi?” der. Onlar: “Hâşâ! Allah için biz ondan hiç bir kötülük görmedik” derler. Oyunun başını çeken kadın yani Aziz’in hanımı da şu açıklamayı yapar: “İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsine yaklaşmak istedim. O ise gerçekten doğru söyleyenlerdendir.” (Bkz. Yusuf, 12/50-51)
Şeyh Ahmed Yasin de, zindandan çıkarılacağı haberinin kendisine ulaşmasına rağmen hiç heyecana kapılmadan ve tam bir kararlılık göstererek hakkında çıkarılacak spekülasyonlara meydana vermemek ve vatanına olan bağlılığını, ona karşı duyarlılığını ortaya koymak için işgalcilerden yeniden vatanına dönmesine müsaade edileceğine dair yazılı belge istiyor. Bu tam anlamıyla Hz. Yusuf (a.s.) kararlılığıdır. O bu kararlılığıyla aynı zamanda eşi az görülür müstesna bir örnek ortaya koyuyor. Hasta yatağında, acil tedaviye ihtiyacının olmasına rağmen: “Benim buradan çıkarılmam vatanımdan çıkarılmam anlamına gelmeyecek. Ben bu topraklara yeniden dönme hakkımı muhafaza edeceğim” diyerek Filistinlilere: “Bu vatana sahip çıkma konusunda asla gevşeklik göstermeyin. İşgalciler sizin en ufak bir zaafınızı kendi sinsi politikaları için kullanabilirler, buna fırsat vermeyin” mesajı iletiyor. Allah’ın izniyle onun bu hareketi inançlı ve davalarına bağlı Filistinlilerin azimlerini, vatanlarına sahip çıkma konusundaki kararlılıklarını artıracaktır. Çünkü: “Altmış yaşına gelmiş, bütün vücudu felçli, dokuz yıla yakın bir süredir zindanda karşılaştığı kötü muamelelerden dolayı çeşitli hastalıklara maruz kalan dolayısıyla çok acil tedaviye muhtaç olan şu insan “bu vatan bizimdir ve işgalcilerin buradaki hakimiyetleri gayri meşrudur, dolayısıyla bizim bu vatan üzerinde yaşama hakkımızı elimizden alamazlar” diyerek örnek bir tavır sergiliyor. Biz neden gevşeklik gösterelim” diyeceklerdir. Bu onların mücadelelerine yeni bir güç katacaktır.
İkinci iddiaya gelince, maalesef bu iddianın arka planında gelişen olaylar tamamen Ahmed Yasin’in ve HAMAS’ın iradesi dışında cereyan ettiğinden ve çevrilen oyunlar bütünüyle Ürdün – İsrail arasında vuku bulduğundan gelişmeler açıklamaları yalanladı. Bu ise Ürdün kralı Hüseyin’in kendi saltanatını korumak için 45 yıldan beridir izlediği zikzaklı politikasının yeni bir yansımasıydı. Kral Hüseyin, ortada bir pazarlık olduğu iddialarının doğru olmadığını ve Halid Meş’al’e suikast girişiminde bulunan MOSSAD ajanlarının Ürdün’de yargılanacaklarını açıklamasına rağmen Şeyh Ahmed Yasin’in Gazze’ye dönmesinin ardından söz konusu suikast girişimine katılan MOSSAD ajanlarını İsrail’e teslim etti.
HAMAS olayın hemen ardından yaptığı açıklamada teslim işine şiddetle tepki gösterdi. HAMAS konuyla ilgili açıklamasında şunları bildirdi:
“Biz MOSSAD adlı terör örgütüne mensup ajanların yargılanmalarını beklerken onların siyonist yönetime teslimi yönünde gelişmeler olmasına şaşırdık. HAMAS, hareketin Siyasi Birimi’nin başkanı kardeşimiz Halid Meş’al’e karşı suikast girişiminde bulunan MOSSAD ajanlarının Ürdün hükümeti tarafından siyonist işgal yönetimine teslim edilmesini büyük bir üzüntüyle karşılamıştır. Bu hareket siyonist teröre karşı yumuşak tavır gösterilmesi anlamına gelir ki böyle bir tavır da onlara daha çok cesaret kazandıracak dolayısıyla benzer girişimleri tekrarlamaya teşvik edecektir. Bu ise Ürdün’ün istikrar ve güvenine zarar verecektir. Siyonist yönetimin başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Ariel Şaron ve İzak Mordohay adlı iki teröristi de yanına alarak dün akşam televizyonda yaptığı açıklama ve işgale karşı direnenler nerede olurlarsa olsunlar kendilerini izleyecekleri yönünde sözler sarfetmesi bizim görüşlerimizi doğrulamaktadır.”
HAMAS’ın açıklamasında Halid Meş’al’e karşı suikast girişiminde bulunan MOSSAD ajanlarının HAMAS’ın gayretleriyle yakalanıp Ürdün güvenlik güçlerine teslim edildiğine böyle bir şeyin de MOSSAD tarihinde ilk kez gerçekleştiğine dikkat çekilerek Ürdün hükümetinin bu kişileri İsrail’e teslim etmesinin son derece üzücü bir gelişme olduğu dile getirildi. Açıklamada ayrıca MOSSAD ajanlarının teslimi konusunda İsrail ile Ürdün yönetimi arasında gerçekleşen pazarlığın arka planı hakkında HAMAS yetkililerinin herhangi bir bilgiye sahip olmadıkları da dile getirildi.
Açıklamanın sonunda: “Siyonist suçluların teslimi karşısındaki tavrımızı açık ve net br şekilde ortaya koymakla birlikte bizim Ürdün’ün güven ve istikrarına her zaman önem verdiğimizi, Ürdün’ün güvenliğini kendi güvenliğimiz olarak algıladığımızı da ifade etmek isteriz” denildi.
Ahmed Yasin’in Direnişinden Notlar
Şeyh Ahmed Yasin 1983’te Gazze’de kurduğu İslam Merkezi’nde yaptığı konuşmalardan dolayı İsrail işgal kuvvetleri tarafından polis merkezine götürülür. Orada komiserle aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Komiser: Şeyh Ahmed! Peygamberinizin Hayber’de atalarımıza karşı zafer elde ettiği gibi sizin de bize karşı zafer elde edeceğinizi ileri sürmüyor musunuz? Hadi öyleyse yanında ne varsa ortaya dök ve bizimle savaşmak için silahını çıkar.
A. Yasin: Hayber çok uzak değildir. Günü geldiğinde bizim size ne yapacağımızı görürsünüz.
Komiser: Ne demek istiyorsunuz?
A. Yasin: Demek istiyorum ki, sizin gerçek savaşınız İslâm’la ve Muhammed’in askerleriyle olacaktır.
Bu olaydan kısa bir süre sonra Ahmed Yasin tutuklandı. Daha sonra mahkeme önüne çıkarıldığında yargıçla arasında şöyle bir konuşma geçti:
Yargıç: Sen İsrail devletini yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalışan İslami bir askeri örgütün başkanlığını yapmakla suçlanıyorsun.
A. Yasin: Onların üzerlerindeki zulmün kaldırılması için kendilerine yardımcı olmam benim vatanıma ve halkıma karşı bir görevimdir.
Yargıç: Sen aynı zamanda kanundışı yollarla silah temin etmekle ve İsrail’e karşı kullanılması durumunda büyük bir felakete sebep olabilecek kadar silah biriktirmekle suçlanıyorsun.
A. Yasin: Her gün bizi öldürmek isteyene, vatanımızı ve kutsal varlıklarımızı işgal edene karşı canlarımızı ve kardeşlerimizi savunmak bizim hakkımızdır.
Bu olaydan sonra, İsrailli yargıca gazeteciler Ahmed Yasin’in felçli ve oturak biri olduğunu hatırlattıklarında yargıç şöyle demişti: “O felçli ve oturak bir adam ama onun felçli ve oturak olmayan aklı ve dili var. Aynı zamanda bir örgüt adamı ve lider konumunda. Etkinlik sahibi biri. İsrail açısından ona güvenilemez.”
Ahmed Yasin, ilk tutuklanışından sonra İsrail’i yıkarak yerine İslami bir devlet kurmak için çalışmaktan ve bu amaç için silahlı örgüt kurmaktan 13 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak 1985’te Filistinlilerle İsrail arasında bir esir değişiminde serbest bırakıldı. İkinci kez; intifadanın başlamasından bir buçuk yıl sonra 18 Mayıs 1989’da tutuklandı. Bu tutuklamadan sonra mahkeme önüne çıkarıldığında şöyle demişti:
“Bu mahkeme beni kanuni olarak yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve hukuka aykırıdır.”
Bu duruşmada yargıçla arasında şöyle bir konuşma geçti:
Yargıç: Sen HAMAS hareketini kurmakla, taş atanları idare etmekle, onları İsrail devletine karşı savaşmaya teşvikle ve onlara bazı İsrail askerlerini ve yahudilerden bu topraklara yerleştirilenleri öldürme emri vermekle suçlanıyorsun.
A. Yasin: Ben HAMAS’ı kurmakla şeref duyarım. Yaptıklarım işgale karşı direnmem için dinime karşı görevimdir. Bunu yapmak ise Filistin’deki halkımın haklarını korumam için meşru bir hakkımdır.
İsrail mahkemesi 16 Ekim 1991 tarihinde Ahmed Yasin’i “ömür boyu + on beş yıl” hapis cezasına çarptırdığını açıklayınca Şeyh Yasin kahkahayla güldü. Onun bu kahkahasının mahkemenin kararını alaya almak anlamına geldiğini düşünen İsrailli yargıç hiddetlendi. Ama Ahmed Yasin yargıcın tavırlarını hiç ciddiye almadı.
Siyonistler onu zindana attıktan sonra felçli olmasına rağmen insanlık dışı uygulamalara maruz bıraktılar. Ama buna rağmen onun kararlı tavrını değiştiremediler. Bir ara bazı şartlarla serbest bırakmayı teklif ederek onunla pazarlığa girişmek istediler. Amaçları onun yönlendirdiği kalabalık kitlenin azmini zayıflatmaktı. Ama o kararlı tutumundan hiçbir şey kaybetmeksizin şu açıklamayı yaptı: “Benim için hapiste 100 yıl kalmak karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan daha iyidir.”
İşgalciler pazarlık tekliflerini daha sonraları da sürdürdüler. Ama ondan hiçbir taviz koparamadılar. Onun işgalcilere en son söylediği söz şu olmuştu: “Bana dışarı çıktığımda karpuz yemememi şart koşsanız bile yine kabul etmem. Çünkü ben işgal rejimini muhatap kabul etmiyorum ki onun şartını kabul edeyim.”
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Bizim uğrumuzda cihad edenleri biz elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki Allah iyilik edenlerle beraberdir.” (Ankebut, 29/69) Allahu teala, onu felçle imtihan etmiş ama ona cihad ve mücadele konusunda üstün bir azim ve direniş gücü lütfetmiş.
Şeyh Ahmed Yasin’in Gazze’ye Dönmesinden Sonra Kendisiyle Telefonla Yapılan Bir Röportajın Tercümesi:
Bugünkü durum ve gelecekte neler olabileceğine dair görüş ve değerlendirmelerinizi genel olarak arz eder misiniz?
Alemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun. Efendimiz Muhammed’e, onun aline, ashabına ve kıyamet gününe kadar onun çağrısını sürdürenlere salat ve selam olsun. Bundan sonra:
Değerli kardeşlerim! Dünyanın değişik yerlerindeki mü’min ve mücahit gençler! Biz bugün İslami hareketin merhalelerinden bir merhale üzereyiz. Bu merhale gelişme ve yükselme merhalesidir. Yüce Allah’ın izniyle zafer noktalarına doğru ilerleme merhalesidir. Biz bugün vatanımızda ümmetimiz ve toplumumuz açısından ana tabanı oluşturmaktayız. Allah’ın izniyle, er ya da geç zafer bizim olacaktır. Dünyada çeşitli devletler bulunuyor. Güçlü her zaman güçlü olarak, zayıf da her zaman zayıf olarak kalacak değildir. Yarın inşallah güçlüler biz olacağız. Vatanımızın ve topraklarımızın bütün parçalarını kurtaracağız. Onurla ve zaferle oraya döneceğiz. Böylece orada Allah’ın sözü yüceltilecek, Allah’ın kelamı en yüce kelam olarak haykırılırken, inkâr edenlerin kelamları en aşağı dereceye düşecektir.
Gelecek konusuna gelince: Burada özerk yönetimle ve toplumla ilişkimiz devam edecektir. Biz tek bir halkız. Tek bir toplumuz ve öyle kalacağız. Düşmanların Filistin’deki ulusal birliği bozmayı amaçlayan oyunlarını pratiğe geçirmelerine fırsat vermeyeceğiz. Karşılığı ne olursa olsun Filistinlilerin birbirlerinin kanlarını akıtmalarına asla fırsat vermeyeceğiz. Bu konuda Yüce Allah’ın şu sözünde ifadesini bulan prensibi vurguluyoruz: “Sen beni öldürmek için elini bana uzatırsan ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam. Ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Maide, 5/28)
Bazı yayın organları, sizin vatan toprağına döndükten sonra, işgal yönetimiyle bazı şartlarla ateşkes sağlanabileceği yolunda açıklamalarda bulunduğunuzu ileri sürdüler. Bunun yanı sıra yahudilerin dinci partilerinden birinin sizinle görüşmesi üzere Gazze’ye bir temsilci gönderdiği iddia edildi. Bütün bu söylentilerin ve haberlerin doğruluk derecesi nedir?
Öncelikle ben yahudilere herhangi bir ateşkes önerisinde bulunmadım. Onlar bölgede kendilerini güvence ve istikrar içinde görmek istiyorlar. Eğer güvencede olmak istiyorlarsa bunu elde edebilirler. Ama bazı şartlarla: Batı Yaka ve Gazze bölgesinden tamamen çekilecekler, Kudüs’ümüzü bize bütünüyle teslim edecekler, işgal altındaki topraklarda bulunan yahudi yerleşim merkezleri tamamen kaldırılacak, tutuklu Filistinlilerin tamamı serbest bırakılacak, bizim kurtarılmış bölgelerimizde Filistin devletimizi kuracağız, o toprakların üstündekiler de altındakiler de bize ait olacak, oralarda yönetim hakkı tamamıyla bize ait olacak, yahudiler hiçbir şekilde karışmayacaklar. Eğer İsrail bütün bu şartları yerine getirirse biz de, silahlı mücadelemizi belli bir süre durdururuz. Çünkü İslam, belirli bir süre ateşkese gidilmesini engellememektedir. Bunun için biz İslam nizamına göre hareket ederiz. Onlar bunu yaparlarsa, biz de dediğimizi yaparız. Ama biz ahdimize ve dinimizin esaslarına bağlı kalırız.
Yahudilerle görüşme, yahut herhangi bir yahudi dindarla bir araya gelme konusundaki söylentiler hakkında da şunu söylemek isterim: Bizim İsrail ile görüşme türünde hiçbir ilişkimiz söz konusu değildir. Ne gizli ne de açık! Bizim görüşmemiz sadece özerk yönetimle olabilir. Onlarla görüşürüz. Biz bir şey istediğimizde bunu özerk yönetim yetkilileriyle görüşürüz. Diyalog olacaksa onunla olur. Biz burada iki ayrı yönetimin olmasından yana değiliz. Biz İsrail’le herhangi bir diyaloga girmekten yana değiliz. Eğer herhangi bir diyalog ve görüşme olacaksa bu özerk yönetimle onların arasında olur.
Sizin Gazze’ye dönmenizden sonra Dr. Mahmud Zehhar, sizin özerk yönetimin yetkisine karşı bir tavrınızın olmadığına ve Yasir Arafat’ı Filistin halkının lideri olarak tanıdığınıza dair açıklamalarda bulundu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Biz vatan toprağının sadece küçük bir parçası üzerinde bulunuyoruz. Oranın başında da kardeşimiz Ebu Ammar (Yasir Arafat) var. Dünyanın herhangi bir yerinde birbiriyle iç içe girmiş, sürtüşme halinde iki ayrı yönetimin olması mümkün değildir. Bugün bu yönetimi tanıyor ve kabul ediyoruz. Yarın devletimiz olacak. Burada iki ayrı yönetim olamaz. Ancak bir yönetim olur. Ebu Ammar inşallah bu devletin başkanı olacak. Biz ne koltuk, ne mal, ne mevki istiyoruz. Biz mücahitleriz. Haklarımızı geri istiyoruz. Yönetim yine özerk yönetimin elinde kalsın. Biz ona bakmıyor ve ona rağbet etmiyoruz.
Gazze’ye döndükten sonra HAMAS’ın konumu hakkındaki kanaatiniz nedir?
Bizim HAMAS olarak hedefimiz toprağımızı kurtarmak ve hakkımızı geri almaktır. Bu sürekli, sabit ve değişmeyecek bir hedeftir. Bu hedef er veya geç gerçekleşecektir. Bu hedef Filistin davasına hizmet etmektedir. Biz Filistin halkının birliği, arasına herhangi bir ihtilafın, uzlaşmazlığın girmemesi, iç savaş çıkmaması için çalışacağız. İşte bu Filistin davasına hizmet edecektir. Hedef tektir.
Biz isteklerimizi gerçekleştirmede ve İsrail işgal rejiminin gasp ettiği meşru hakkımızı geri almada özerk yönetime destek oluruz. Bu gerçekleştiğinde herhangi bir çarpışma ve direniş olmaz.
Özerk yönetime yapılan baskı neticesinde Gazze ve Batı Yaka’da çok sayıda hayır kurumu kapatıldı. Filistin dışında yaşayan çok sayıda Filistinli kendi vatanlarındaki hayır kurumlarına yardımlarını yeniden başlatabilmek için bu kurumların faaliyetine izin verilmesini bekliyorlar. Bu konudaki tavrınız ne olacak?
Biz inşallah bu kurumların ayakta tutulması ve kapatılmaması için özerk yönetimle görüşeceğiz. Çünkü bu kurumların kanuna aykırı bir çalışmaları olmadığı gibi siyasi ve askeri faaliyetlere de girmemişlerdir. Biz özerk yönetimden bu kurumların kapatılmamasını isteyeceğiz. İsrail daha güçlü olmasına ve daha geniş imkanlara sahip olmasına rağmen bu kurumları kapatmaya kapatsa bile uzun süre kapalı tutmaya güç yetiremedi. Ama şimdi kendisinin başaramadığını özerk yönetimden istiyor. İnşallah görüşmeler sonunda bu konu çözüme kavuşacak ve Filistin halkının maslahatı açısından hayırlı olan sonuca ulaşılacaktır.
Herhangi bir seçim olması durumunda siz aday olmayı düşünür müsünüz? Veya özerk yönetim size bir bakanlık görevi teklif etse kabul eder misiniz? Bir de belediye seçimleri yapılması durumunda HAMAS bu seçimlere katılacak mı?
Ahmed Yasin herhangi bir dünyalık peşinde değildir. Ahmed Yasin herhangi bir mevki elde etme arzusu taşımıyor. Ben kendimi herhangi bir makam için aday göstermeyeceğim. Ben özerk yönetimle kavgalı da değilim, bu yönetimi ele geçirme çabasında da değilim. Ben Allah katında kabul edilmiş kullardan olmak suretiyle Allah’ın rızasını kazanmak istiyorum. Bu itibarla birinci olarak: Ben ne bir mevki için ne de seçimler için aday olmayı düşünüyorum. İkinci olarak: Özerk yönetim herhangi bir mevkiyi teklif ederse kabul etmeyeceğim. Çünkü ben herhangi bir koltuk veya mevki peşinde değilim. Üçüncü olarak: Belediye seçimleri konusuyla ilgili olarak, benim zindanda olduğum sırada HAMAS belediye seçimlerine katılmak istediği yönünde açıklama yapmıştı. Benim buna herhangi bir itirazım yok. İnşallah eğer gerçekleşirse İslami hareket bu seçimlere katılacak.
Son olarak dünya Müslümanlarına bir mesajınız var mı?
Benim bütün Müslüman gençlere nasihatim en başta İslam ahlakıyla ahlaklanmalarıdır. Doğruluk, güvenilirlik, ahde vefa, sevgi, kararlılık, çalışma ve üründe ihlas, Müslümanlarla yardımlaşmak ve onların dertleriyle dertlenmek de İslam ahlakının gereklerindendir. Allah yolunda cihad ve Allahu Teala’nın kelamının en yüce olması için başkalarıyla yardımlaşmak da İslam ahlakının gereklerinden biridir. Müslümanlara da ilme önem vermelerini tavsiye ediyorum. İlim gelecekte bizim düşmanımıza karşı zafer elde etmekte kullanacağımız silahımız olacak. Cehaletle zafer elde edemeyiz. Dini, dünyayı ve ahireti kuşatacak bir ilimle ancak zafer elde edebiliriz.
İbrahim Goşe’den Açıklama:
“Ahmed Yasin Gazze’ye Dönecek”
3 Ekim 1997 – 1 C.ahir 1418 Cuma
Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS)’nin resmi sözcüsü İbrahim Goşe on beş gün süreyle Ürdün emniyetinde gözetim altında tutulduktan sonra 21 Eylül 1997 tarihinde serbest bırakılmıştı. Goşe bu tarihten sonra ilk basın açıklamasını dün (2 Ekim 1997 Perşembe) yaptı.
İbrahim Goşe açıklamasında HAMAS’ın ilk kurucularından olan ve bu hareketin manevi önderi Şeyh Ahmed Yasin’in serbest bırakılmasını büyük bir mutlulukla karşıladıklarını dile getirdi. Ahmed Yasin’in sağlık durumu açısından ciddi sıkıntılar çekmesine rağmen İsrail zindanlarında kaldığı süre içinde büyük bir kararlılık göstererek davasından zerre kadar taviz vermediğine ve böylece bütün Filistin halkı için müstesna bir örnek sergilediğine dikkat çekti. Goşe, Ahmed Yasin’in Allah’ın izniyle Amman’daki tedavisinde sağlığına kavuştuktan sonra Gazze’ye ailesinin yanına döneceğini dile getirdi.
Goşe, açıklamasında HAMAS Siyasi Birimi başkanı Halid Meş’al’e yönelik suikast girişimi konusuna de değinerek bu olayın arkasında İsrail istihbarat örgütü MOSSAD’ın olduğuna işaret ederek, Yüce Allah’ın Meş’al’i MOSSAD’ın hain planından koruduğunu dile getirdi. Goşe, hastanedeki tedavisi tamamlanmak üzere olan Halid Meş’al’ın çıktıktan sonra görevine döneceğini ve kardeşleriyle birlikte zor ve uzun yoldaki kutsal görevini yerine getirmeye devam edeceğini ifade etti. İbrahim Goşe, Ürdün yönetiminden de suikast girişimi olayına karışanların tümünün gereği gibi sorgulanmalarını, elde edilen bilgilerin kamuoyuna açıklanmasını ve olayın ardındaki bütün gizli oyunların açığa çıkarılmasını istedi.
Goşe, Ürdün yönetiminin Halid Meş’al’e suikast olayından ders alarak siyonist karanlık güçlere karşı bütün kapıları kapatmasını ve Ürdün toprağının siyonizm kiriyle kirletilmesine fırsat vermemesini istedi.
İbrahim Goşe açıklamasında özerk yönetimin Filistin topraklarındaki İslami kurumlara ve Müslüman halka yönelik baskısına da dikkat çekerek bu baskının tamamen İsrail işgal rejiminin emir ve direktifleri doğrultusunda yapıldığını dile getirdi. Goşe, özerk yönetimin siyonist işgalcilerle yaptığı işbirliğinden dolayı gerçekleştirdiği bu baskı uygulamalarına en kısa zamanda son vermesini istedi.
Goşe ayrıca, Şeyh Ahmed Yasin’in, Halid Meş’al’in ve onun şoförü ve koruma görevlisi Muhammed Seyf’in tedavisiyle yakından ilgilenmesinden dolayı Ürdün yönetimine teşekkür etti.
Muhammed Nezzal:
“Ürdün-İsrail Pazarlığıyla Bizim İlgimiz Yok”
16 Ekim 1997 – 14 C.ahir 1418 Perşembe
HAMAS’ın Ürdün temsilcisi Muhammed Nezzal, Ürdün’le İsrail arasında gerçekleşen pazarlıktan kendilerinin önceden haberlerinin olmadığını ve bu pazarlıkta hiçbir rollerinin olmadığını dile getirdi. Nezzal, Ürdün’de haftalık olarak yayınlanan es-Sebil gazetesinin konuyla ilgili sorusuna verdiği cevapta şunları söylüyor: “Bizim bu pazarlıkta hiçbir payımız olmadı. Bu gayet açıktır ve gizlediğimiz bir şey yok. Eğer ki HAMAS’ın bu pazarlıkta bir payı olsaydı bunu açıklamakta tereddüt etmezdi. Bu itibarla biz herhangi bir pazarlıkta taraf olmadık. Ahmed Yasin’in serbest bırakıldığından ancak o Amman’a getirildikten sonra haberimiz oldu. Fakat bilindiği üzere özerk yönetim HAMAS hakkında bu tür iddialar ortaya atarak onu yıpratmaya, prestijine zarar vermeye çalışıyor. Özellikle hareketin halk tabanındaki desteğinin ve halkın bu harekete ilgisinin artmasından sonra bu tür yıpratma politikasına daha çok ihtiyaç duymaya başladı.”
KAYNAK: http://www.vahdet.info.tr/