Aslan Mashadov Kimdir? Nasıl Şehid Oldu?
Çeçenistan dendiğinde akla ilk gelen isimler arasında olan Aslan Mashadov tarihe adını kanı ile yazdırdı.
Son yıllarda Ramzan Kadirov tarafından tarihi silinmeye çalışılan Çeçenistan şehidlerinin kanı ile tekrar yükselen bir çınara dönüşecektir.
Aslan Mashadov’un şehadet tarihi: 8 Mart 2005
Ailesi, 1951 yılında Stalin tarafından Kazakistan’a sürgün edilen Aslan Mashadov, burada doğdu. Ancak 6 yaşına geldiğinde 1957 yılında ailesi ile birlikte Çeçenistan’a geri dönebildi.
1972 yılında Tiflis Askeri Topçu Akademisinden mezun olan Mashadov, Rusya Federasyonu’nun bazı bölgeleri ile Macaristan ve Litvanya’da görevler yaptı.
1995 yılında Çeçenistan Silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay Başkan Yardımcısı görevini yürütürken Grozni Başkanlık Sarayının savunulmasını koordine ederek Genel Kurmay Başkanlığına yükseldi ve bu görevi yürütürken büyük askeri başarılara imza attı.
1996 yılında sürdürülen barış görüşmelerinde ön planda yer alan Mashadov, her zaman bir nokta da katı oldu; Çeçenistan bağımsız olmalıydı..!
27 Ocak 1997’de Çeçenistan Devlet Başkanlığı’na seçilen Mashadov, Çeçenistan’da yaşanan bunca zulme rağmen Rusya’ya hiçbir baskı uygulanmamasına ve Müslümanların vurdumduymazlıklarına, tabiri caizse ‘3 maymun’ oynamalarına çok kızıyor ve bunu şöyle dile getiriyordu:
“İki taraf da ağır kayıplar veriyor. Bunun sorumlusu biz değiliz, bundan sonrada akacak kanın sorumlusu işgalciler olacaktır. Bizi üzen Rusların saldırıları değil? Bizi üzen İslâm dünyasının vurdumduymazlığı, dünyanın sessiz oluşudur? Bizi ya anlamıyorlar, ya da anlamak istemiyorlar. Bir gün anlarlar, amma inşaallah çok geç olmaz”.
1999’da Şamil Basayev Dağıstan’a girince Moskova, Mashadov ile teması kesti ve Mashadov’un görev süresi 2001’de bitti. Artık Moskova tarafından tanınmıyordu.
Mashadov artık şehadetine kadar sebat edeceği davası ve Çeçenistan’ın zulümden kurtulması için Ruslarla savaşan bir Çeçendi…
Çeçen komutan Aslan Mashadov, Arap muhacir mücahidler Seyfülislam, Ebu’l-Velid, Şeyh Ebu Ömer es-Seyf ve diğerleri ile birlikteyken:
Ailesi ve akrabalarını kaçırıp işkence yaptılar ve Çeçenistan’ı terk etmesi için pazarlık masasına oturdular. Ama umdukları olmadı. Çünkü karşılarında “Unutma, büyük savaşlar büyük kahramanlar ister!..” sözünün sahibi bir kahraman vardı. Bu şanlı kahramanın onlara cevabı şöyle oldu:
“Ben her Çeçen gibi dinim ve ülkem adına savaşmak için Allah’a söz verdim. Sizin pazarlık teklifinizi elimin tersiyle itiyorum. Allah ile pazarlık yapan, insanların pazarlık tekliflerine aldırış etmez.”
Aslan Mashadov, 8 Mart 2005 günü barış görüşmesi adıyla kendisine her türlü teminatın verilmesiyle, akan kanın durması arzusuyla onlarla görüşmeyi kabul etmişti. Ancak işgalci Rusya, bu kahraman lideri barış masasına çağırarak Rusya iç istihbarat teşkilatı FSB özel birliklerinin gerçekleştirdiği bir operasyonla ona pusu kurdular. O’nu esir almak istediler. Fakat Mashadov onlarla çarpıştı ve Allah için, özgürlük için sürdürdüğü davasında 54 yaşında halkına ve bu davasında beraber sebat ettiği Çeçen kardeşlerine adeta bir mesaj bırakarak şehadete kavuştu…
Bu kahraman Çeçen’in şehadeti:
“40 yıl” dedi içinden. “40 yıl boyunca zalimlerin ordusunda görev yaptın Aslan. Ne kazandın peki! Bak gördün mü Rabbin nasıl yıktı, yıkılmaz denilen Sovyetler’i! Büyüklenme! Şimdi mücadele zamanı! Özgürlük zamanı!”
Arkasında çıt sesi duyunca yardımcısını gördü:
-Yeterince dinlenmedik mi Vishan?
-Hazırız efendim. Vahit de geliyor. Yola koyulabiliriz.
-Tabiat ne güzel Vishan, görüyor musun?
-Evet, yeniden bir diriliş yaşanıyor.
-Tıpkı şehitler gibi
-…
-Neden sustun Vishan. Şehadet, bir diriliş değil mi? Şeyh Mansur, Şeyh Şamil, Cevher Dudayev, Zelimhan Yandarbiyev… hepsi o yolun yolcusu olmadı mı?
-Haklısınız.
Vahit, yanlarına yaklaşınca:
-Haydi, yürüyün, dedi.
Ormanın içine doğru patika yollardan yürüdüler. Vahit, kır sakallı adama yaklaştı.
-Bir şey soracağım efendim?
Gülümseyen bir yüz ve ‘sor’ derecesine bakan bir çift göz, Vahit’e bakıyordu:
-Bu kaçıncı görüşme oldu bilmiyorum, Mart ayındayız. Sonbahardan bu yana birileri hep sizinle görüşmeye çalışıyor. Kremlin bile teklifler yolluyor.
-Eee!
-Eğer böyle herkesle görüşürseniz, korkarım başsız kalırız…
-Dinle Vahit! Şahıslar, gelir ve gider; ama mücadele kalır ve kıyamet gününe kadar devam eder. Çeçenistan’ın özürlüğü için göze alamayacağım bir şey yoktur.
Gözlerini durdukları yamaçtan aşağıdaki ovaya çevirdi:
-Seleflerimden geri kalırsam, yazıklar olsun bana!
Bir müddet sonra akşamın alaca karanlığı çökerken indikleri dereden ovaya doğru süzüldüler. Uzaktan görünen evlerin siluetleri yolculuğun sona erdiğini gösteriyordu.
-İşte geldik, dedi kır sakallı adam. Yusufov’un evi karşımızda.
Yaklaştıkları evin bahçesindeki diğer eve doğru yönlerini değiştirdiklerinde iki karartı fark ettiler. Hemen evin köşesini siper ettiler. Yusufov’un evinin yan tarafından iki kişi çıktı. Birini tanımıştı. Diğerini de tanımaya çalıştı. Aralarında fısıldaştıktan sonra diğeri Yusufov’a sarılıp uzaklaştı.
-Yusufov!
Aniden sıçradı:
-Korkuttum mu?
-Geldiğinizi bilmiyordum?
-Henüz geldik. O yeğenin miydi?
-Evet İlishanovdu. Bodrumda saklıyordum, hala arıyorlar onu… Ben size bir şeyler hazırlayayım. Acıkmışsındır.
O sabah, namazdan sonra eline aldığı Kur’an’a baktı. Saygı ve hürmetle açtı. Yeni öğrendiği Arapçasıyla okumaya koyuldu. Ne kadar okuduğunu o da bilmedi. Vahit ile Vishan kahvaltı hazırlıkları yaparken o, telefonla meşguldü.
-Ne yapıyor Vahit?
-Mesaj gönderiyor.
-Önceleri daha tedbirli davranıyordu. Telefon açmak için köyden çıkıyor, hatta bazen şehre bile gidiyordu.
-Doğru. Son aylardaki görüşmeler başladı başlayalı artık evden açıyor, sıkça görüşüyor. Hatta bizi bile konuşturmuyor, direk kendisi konuşuyor.
-Komutan Abdullah Şamil de bunu ona söyledi; ama dinlemedi.
-Dayanamayacağım!
Vishan, oturduğu yerden doğruldu, odaya doğru yürüdü. Kapıyı çalıp saygıyla içeri girdi.
-Ne oldu Vishan?
-Özür dilerim efendim. Evden de telefon açıyor, mesaj yolluyorsunuz. Rus gizli servisi peşinizde. Aslan Mashadov’u şehit etmek için gece-gündüz çalışıyorlar. Ama siz…
-Buna mecburum Vishan! Belki yerimi tespit için çalışıyor, telefonlarımı dinliyor, başıma 10 milyon dolarlık ödüller koyuyorlar. Fakat bu, beni yıldıramaz! Çeçenistan’ın başı olarak, halkımın özgürlüğü için Allah’a söz verdim. Onun yolundan ayrılamam…
-Tedbir…
-Haklısın. Bulunduğum yerden uzaklaşmam, sizleri vasıta etmem bilgi ihtiyacımı yavaşlatıyor. Dağlarda bulunan birliklerimizle, yurtdışı temsilcilerimizle sık sık bilgi alışverişinde bulunmazsam işler aksar. Artık tedbiri düşünmüyorum. Rabbime kavuşmada seleflerimden ve cihaddan geri duramam…
Rus Özel Birlikleri, O’nun yerini tespit etmiş ve Rus işbirlikçileri evi kuşatmışlardı. Kuşattıkları eve durmaksızın ateş açıyor, ‘teslim olun’ çağrısında bulunuyorlardı. Yaylım ateş altında metanetini muhafaza eden Mashadov’un dudakları sürekli kımıldıyordu. Rabbinden gaflette değildi.
-Fazla silahım yok, dedi Vishan. Üç otomatik silah, birkaç tabanca ve bir kaç el bombası…
-Haydi, dedi Mashadov. Yusufov’un bodrumuna inelim. Bakarsın orayı fark etmezler.
Vahit, Vishan ve Mashadov, ellerindeki silahlarla beraber Yusufov’un evini siper edinip bodruma giren gizli geçide girdiler. Özel Birlikler karşıt, ateşin açılmadığını hep kendilerinin ateş açtıklarını fark ettiklerinde silahlarını susturdular. Komutan, elini havaya kaldırınca ateş kesildi. Ev, kevgire dönmüşçesine delik deşik edilmiş; kurşun yağmuruna tutulmuştu.
Özel Birlikleri saklandıkları gizli bodrumdaki delikten gözleyen Mashadov konuşulanları duyuyordu.
-Neredeler bunlar?
-Kayboldular aniden!
-Yer yarılıp da içine girmediler ya!
-Sen bunları tanımazsın, böyle olmuşsa hiç şaşırmam.
-Neden böyle düşünüyorsun?
-Adam, daha önce iki suikastten kıl payı kurtuldu.
-Yaa!
Öğleye dek her tarafı harıl harıl aradılar. Kızgınlıkları ve küfürleri ayyuka çıkmıştı.
-Ne demek bulamıyoruz, diyordu telefondaki ses. Yerin altına da girse onu bulacaksınız. Anlaşıldı mı?
-Emredersiniz efendim!
Telefonu kapatırken:
-Şabalkindi; ateş parçası gibi kızgındı.
-Ne diyor, dedi yanındaki.
-Yerin altında da olsa bulun, diyor. Saatlerdir arıyoruz bulamıyoruz. Adeta yok oldular.
-Şabalkin ne dedi dedin?
-Ne oldu ki?
-Bi daha söyle.
-Yer altında da olsa bulun, dedi.
-Tamam, şimdi oldu. Gel benimle…
Yusufov’un evine girdiklerinde içerideki askerin elindeki uzun namlulu silahı aldı. Zemine vurmaya başladı. Birkaç darbeden sonra odanın yarısında tok bir ses çıktı.
Eliyle işaret etti. Zeminin altı boştu. Giriş yeri aramaya koyulduklarında gizli bir geçit fark ettiler. İçeri girdiklerinde Mashadov’un ateşiyle karşılaştılar. Çatışma sesleri tekrar yükselince bodrumdaki gizli yerden dışarıya durmadan ateş açıldı.
Özel Birlik Komutanı peş peşe bodruma el bombaları attı. Sesler kesilince içeri girmeye bir türlü cesaret edemediler.
Mashadov ise bir hafiflik hissetmişti ilk anda. Şarapnel parçaları vücuduna isabet edince bir koku hissetti öteler ötesinden. Acı yoktu yüreğinde, şaşkınlık bürümüştü gözlerini. Birçok el uzanmıştı O’na.. Gülümseyen çehreleriyle, Şeyh Mansur, Şeyh Şamil, Cevher Dudayev… “Gel” diyorlardı adeta. “Bekliyoruz.”
Unutma, büyük savaşlar büyük kahramanlar ister!..
İçeriğin kaynağı:
Yeni Akit