Batı hakkında araştırma ve kısa videolar yaptığım için Serkan İlter kardeşim bu kitabı okumamı tavsiye etti.
Kitabın yazarı Zbigniew Brzezinski 28 Mart 1928, Varşova, Polonya’da doğmuş. Buraya tıklayarak google’de yazar hakkında geniş bilgi edinebilirsiniz. Ama kısaca tanıtmak gerekirse dış politika profesörü ve Uluslararası Strateji Araştırmalar Merkezin’de danışmanlık yapmış. Ayrıca ABD Başkanı Carter’in danışmanlığında da bulunmuş. Washington D.C.’de yaşamış ve 26 Mayıs 2017’de ölmüş. Ve ayrıca 8 kitap yazmış.
Kitap okuduğumda eskiden dikkatimi çeken yerlerin ya altını çizerdim yada ajandama notlar alırdım. Ayrıca uzun ama önemli bulduğum konuları sayfaları ve başlıkları ile not alırdım.
Teknoloji çağında bunları takip etmenin zorlaşması ile birlikte bu aralar notlarımı da dijital ortam alma gayretine girdim. Bu başlıkta ara ara özet yada analiz notları ve alıntılamak istediğim kısımların metinlerini okuyabilirsiniz.
Kitabı okudukça notları aktaracağım için ara sıra bu linki tıklamanız da fayda olacaktır.
Bismillah…
Yazar kitabına şu not ile başlamış:
Öğrencilerime;
yarının dünyasını şekillendirmelerinde yardımcı olmak için…
ABD ve Sovyetlerbirliği’nin yaşadığı soğuk savaş döneminden bahsederken imparatorluklar hakkında şöyle bir alıntı ile karşılaşıyorsunuz:
“İmparatorluklar doğaları gereği siyasi olarak istikrarsızdırlar; çünkü bağımlı birimler her zaman daima daha fazla bağımsızlığı tercih eder ve bu tür birimlerdeki muhalif seçkinler fırsat yakaladıklarında daha fazla bağımsızlık kazanmak için harekete geçerler.Bu anlamda, imparatorluklar çökmez; daha ziyade dağılırlar. Bu bazen olağanüstü şekilde hızlı olursa da, genelde çok yavaş olur.”
Donald Puchala
The History of the Future of International Relations
Dünyanın en büyük karasal imparatorluğunu kuran Moğollar, 1206-1405 yılları arasında iki yüzyıl hüküm sürdükten sonra, hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldu.
Metin DOĞRUYOL: Zulüm ile hükmetmeye çalışan hiçbir devlet uzun süre var olamamıştır. Zulüm ve adaletten uzaklaşan her devlet bir şekilde tarih sahnesinden silinmiştir. Dünyaya zulümle hakim olmak isteyen Moğollar bunun ilk akla gelen örneğidir. Tabi tek Moğollar değil bugüne kadar gelmiş ve geçmiş bütün İmparatorluklarda aynı şekilde. Osmanlı bile asıl inancından uzaklaşan kadrolar ve dünyaya meyleden yöneticiler yüzünden gücünü kaybetmiş bir 600 yıllık hakimiyetinden sonra yıkılmıştır. Allah’ın sünnetullah’ı değişmiyor. Kim çalışırsa ona veriliyor ve kim tembellik edip kibirlenirse ondan alınıyor.
Al-i İmran suresi 140. ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor:
İşte o günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah’ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez;
Denizaşırı İngiliz İmparatorluğu başlangıçta keşif, ticaret ve fetih birleşimi ile elde edilmişti. Ama Romalı ve Çinli selefleri veya Fransız ve İspanyol rakipleri gibi, kalıcılığının gücü İngiltere’nin kültürel üstünlüğünün algılanışından kaynaklanıyordu. Bu üstünlük sadece imparatorluğun yönetici sınıfının öznel kibri değildi, İngiliz olmayan tebaa da bu görüşü paylaşıyordu. Güney Afrikalı ilk siyah başkan Nelson Mandela’nın kendi sözleri şöyleydi: “Ben bir İngiliz okulunda yetiştim ve o zaman İngiltere dünyadaki iyi olan her şeyin anavatanıydı. İngiltere’nin ve ingiliz tarih ve kültürünün üzerimizdeki etkisinden ben kurtulamadım.”
Başarıyla uygulanan ve sessizce kabul edilen kültürel üstünlük, imparatorluk merkezinin iktidarını devam ettirmek için büyük askeri kuvvetlere gereksinimi azaltma etkisine sahipti. 1914’e kadar, sadece birkaç bin İngiliz askeri personeli ve memuru yaklaşık 28 milyon metre kareyi ve İngiliz olmayan 400 milyon kişiyi kontrol ediyordu.
Metin DOĞRUYOL: Savaşlar artık kültürel alanda boy gösteriyor. Haçlılar artık ülkeleri işgal edip kendilerinin yerleştirdiği askerleri ile yönetmeyi değilde daha az masraflı olan kendi gibi düşünen işbirlikçiler eğitip ülklerimizin başına koymak istiyorlar. Bakın ülkemizde gelinen noktaya. Kendi meclisinde bile her konuda istediği kararı veremeyen yöneticiler var. İstemedikleri halde nasıl olduğunu anlamadıkları anlaşmalara imza atıyorlar. Bunun son örneği ise İstanbul Sözleşmesi denen ve kimsenin tam olarak adını koyamadığı muaamma. Bir anlaşma yapılıyor ve taraflar arasında imzalar atılıyor ama sonuçta istenmeye olaylar cereyan ettiğinde herkes biz böyle bir şeye imza atmadık diyor. Bakınız KADEM adıyla kurulan Kadın ve Demokrasi derneği bu sözleşmeye imza atan kurumlardan ama sitelerini inceldiğinizde bu gelişen olayların bizimle alakası yok diyerek şaşkınlık içerisinde olduklarını açıklıyorlar. Hatta dün Emine Şenlikoğlu bile KADEM hakkında bu suça ortak olduğunu delilleri ile ispatlayacak birileri var mı diye facebook hesabından paylaşımda bulundu.
Sonuç olarak kültürümüzü geliştirerek yani kendimize has tutarak geliştirmeliyiz. Yoksa ister İngiliz olsun ister Amerikan olsun bize uymayan sapkın inançlarını gençliğimize aşılamak için milyon dolarları hazırlamış bekliyorlar.
Biz Müslümanlar olarak onlar gibi giyinmeye, onlar gibi yemeye, onlar gibi içmeye ve onlar gibi yaşamaya başladık. Bu bizim yenildiğimizin ve ellerine geçtiğimizin en basit örneğidir. Artık bu süreci tersine çevirip kınadıkları tarihimizi arındırıp ak bir şekilde hiç utanmadan savunup günümüze taşımalıyız.
Hristiyan olmak için illa HAÇ takmak gerekmiyor. Unutmayalım ki bugünkü İsrail’in kurucuları Osmanlı fesi takan Yahudilerden oluşuyordu.
Demokratik Amerikan siyasi sisteminin Çekiciliğine ve etkisine, küresel serbest ticaret ve kısıtlanmamış rekabeti vurgulayan Amerikan girişimci ekonomik modelinin artan cazibesi de eşlik etmektedir. Girişimciler ile işçi sendikalarının birlikte karar verdiği Almanya’da dahil olmak üzere, batılı refah devletleri ekonomik devinirliğini kaybederken, her geçen gün daha çok Avrupalı, Avrupa’nın daha da geriye düşmemesi için, daha rekabetçi ve hatta acımasız Amerikan ekonomik kültürünün örnek alınması gerektiğini dile getirmektedir. Japonya’da bile, Ekonomik hareketlerde daha fazla bireysellik ekonomik başarının gerekli bileşeni olarak görülmeye başlanmıştır.
Metin DOĞRUYOL: Aliya İzzet Begoviç’in meşhur bir sözü var; “Savaşı düşmanlarımıza benzediğimiz zaman kaybederiz.” Durumumuz aynen bu. Her şeyimizle yıllarca savaştığımız düşmanlarımıza benzemeye başladık. İslamı algılayışımız bile düşmanlarımızın bakışı gibi olmaya başladı. Batılıları ikna için var olan tarihi gerçeklerimizi bile yok saymaya başlayan fikirsizlik önderlerimiz doğdu.
Para kazanmak için batılılar gibi acımasız olduk. Rakiplerimizi tıpkı düşmanlarımızın yaptığı gibi büyük balığın yuttuğu küçük balıklar olarak tanımlayıp yutmaya çalışıyoruz. Artık bu batıl düşünce ve uygulamalardan kurtulmak için yeni düşünceler ve projeler geliştirmemiz gerektiğini anladık. Buna göre ilk önce kendimizde başlayan değişimlerle toplumumuza güzel örnekler yetiştirmeye çalışmak için harekete geçmeliyiz.
Ben bunun için ilk önce kendi yaptığım işte örnek olma gayretindeyim ve tüm çevreme bunu tavsiye ediyorum. İslam tek başına dünyadaki gelmiş geçmiş tüm ideolojilerde üstündür. İslam beşer aklıyla yapılandırılmış kanunlar gibi yetersiz değildir. Öyleyse sorun İslamda değil sorun İslamı yaşadığını iddia eden yanlış örneklerdedir. Rabbim bizlere faydalı örnekler olamayı nasip etsin.
Notlarım devam edecek…